Sayfalar

3 Temmuz 2018 Salı

PETER / Öykü

PETER


Galiba bir Almandı dedi Lache, adının Peter olduğunu biliyorum ancak burada imparatorlukta ne işi olduğunu bilmiyorum. Orman Karakolundan dört gün önce yalnız başına giriş yaptığını öğrendik muhafızlara sadece kanındaki fazla demiri çekebilecek birisini aradığını söylemiş. Daha fazlasını öğrenmemi isterseniz hemen öğreneceğim.
Lache, koltuğundan kalkarak kendisine doğru bakan Kralı Demian’ın buna hiç gerek olmadığını işaret eden sağ elini gördü. İmparatorluğun ovalarını, dağlarını ve akarsularını yaratan bu eldi. Bu el ile Lache tam anlamıyla durmak zorundaydı. Kralı üç gün önce Peter’ın ruhunu şeytana satmış bir adam olduğunu zaten öğrenmişti ve bu gözlerinden anlaşılıyordu.
Eğer Peter’in yüzü ilk karşılaşmalarında Lache’ye dönük olsaydı belki de Lache bu yabancının orada olma sebebini gözlerinden anlayabilirdi.
Demian, Peter’in buraya kendisiyle konuşmak için geldiğini ve günlerdir huzursuz hissetmesinin sebebinin o olduğunu anlayarak bu huzursuzluğun daha önce varlığını hissetmediği bir düşmandan kaynaklanabileceğini düşündü. Önceki gece rüyasında eski düşmanlarını görmüştü. Acaba rüyası yeni düşmanlar edindiğinin haberini mi veriyordu?
 İşte bu yakında herkesin öğreneceği şeydi.
Danışmanına onu yakından takip etmelerini ancak müdahalede bulunmamalarını emretti. Çünkü Peter’a yapacakları herhangi bir müdahalenin onu daha öfkeli bir hale getirebileceğini hissediyordu. Krallığını ve insanlarını kendisi yaratmıştı yine de hissettiği huzursuzluk onu korkutuyordu.
Peter’ı öfkelendirmenin korkusu o kadar büyüktü ki buna kendisi de anlam veremedi. Hatta az kalsın bu henüz ortaya çıkıp çıkmayacağı belli olmayan öfkenin daha onunla karşılaşmadan, karşılaşmalarının sonucunu belirleyeceğine inanacaktı.
İşte bu yüzden gereksiz bir riskti müdahale etmek, sadece hareketlerini izlemek yeterliydi. Kendisi hazır değildi. İkinci bir emirle Lache yapması gerekenleri yapmak için salondan çıkmıştı. Kral Demian huzursuzluğuna karşı hazırlanmalıydı.


devamı
....


ORMAN KARAKOLU


Hep ormana bakmıştı. Bu yüzden orman karakolunun komutanı olmak onun hakkıydı. Morrow yetmiş yıl önce böyle söylemişti kralına.
Elli metre yüksekliğinde ve yirmi beş bin kilometre uzunluğunda duvarların içerisinde kalan imparatorluğun tek kapısı Orman Karakolu’nun kontrolündeydi. Tek kapıdan başka kapının olmayışı savunmayı kolaylaştırıyordu. Gizli kapılar vardı ancak yalnızca acil durumlarda Kralın bildiği özel el işaretleriyle açılabiliyordu ve her kapı için farklı işaretler zinciri bulunuyordu. Bu zamana kadar hiç gerekmemişti ve gerekebileceği ihtimali çoktan unutulmuştu.
Karakol komutanının yaşını belli etmeyen bir yüzü vardı. Bu yüz, duvarların içerisinde yaşayan aptal ve sadık olan herkesten bir iz taşıyordu. Espriliydi ve gözleri keskin bir gözcüydü Morrow. Bir keresinde aptalca bir cesaretle Kralına şöyle demişti. “Hiç kimse bana borçlanmamalı ben de size borçlanmamalıyım çünkü gözleriniz benimkinden iyi görür.”
Kral Demian bunu içten gelen ve farkında olunmayan bir sadakat, Lache ise sadece doğuştan aptallık olarak yorumlamıştı.
Morrow’un birinci ve en önemli görevi bin zırhlı askeriyle giriş çıkışları kontrol ederek büyük kapıyı her zaman kapalı tutmaktı. İkinci görev için yüzer kişiden oluşan üç vardiyalı bir duvar hattı bölüğü vardı. Bu bölük bin zırhlı askerlerden ayrı olarak örgütlenmişti ve durmaksızın duvarın etrafında dolanarak olası tehlikeleri haber vermekle görevliydi. Her biri farklı düşmanı haber veren yedi borazan kullanılıyordu. Altıncı ve yedinci borazan imparatorluk tarihinde sadece bir kez çalınmıştı. Diğer borazanlar için imparatorluk her zaman hazırdı. İki sene önce hasat zamanından sonra beşinci borazan çalınmıştı. Bu gelen şeytani bir çekirge sürüsüydü ama verebilecekleri hasarı verecekleri ürün çoktan topraklardan alınıp imparatorluğun merkezindeki depolara götürülmüştü. Bu depolar yer altındaydı ve duvarların içerisindeki en güvenli ikinci yer sayılıyordu. Depoların güvenliğini ise kralın özel birliğinden elli asker sağlıyordu.

İmparatorluğun her noktasına ulaşan, aynı zamanda ulaşımı kolaylaştıran bu su kanallarının bakımları çok önemliydi. Ufak bir aksaklık ciddi problemlere yol açabilirdi. İhmalden kaynaklanan bir hatanın cezası ölümle değiştirilemez bir sürgündü. İmparatorluktaki en ağır cezaydı bu.

yazdığım ilk öykü

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder