Sayfalar

24 Ocak 2021 Pazar

Türkiye'de ve Yunanistan'da Batı Meselesi Adlı Kitaptan Alıntılar



Bundan başka, modern Orta Doğu medeniyetinin bizimkinden altı asır daha genç olması hasebiyle İslam, kendi dünyası içinde, aramızda bulunan Hristiyanlıktan çok daha büyük bir güç olarak yaşamaya devam etmektedir. Duygu ve düşüncelerin ifade şekli ve toplumsal bağ olarak İslam, en azından on dördüncü yüzyıl batı toplumundaki Hristiyanlık kadar güçlü ve hatta -şu ana dek Orta Doğu’da başarıyla yeni bir laik yapı kurulamadığı için- daha da vazgeçilmez bir unsurdur. (s. 14)

Diğer Müslümanların gözünde bağımsız bir Osmanlı imparatorluğu, sayesinde birazcık tabii güneş ışığının Orta Doğu dünyasına erişebileceği kıymetli bir pencere vazifesi görmektedir. Osmanlı Türkleri ile hükümetlerinin -sadece- hatalı davranışlarından haberdar olan birçok batılı okuyucu için bütün bunlar bir peri masalıymış gibi gelebilir. Bununla birlikte Müslümanların Türkiye’ye karşı duydukları hissiyat sadece gerçek olmakla kalmayıp aynı zamanda mantığa da uygundur. Burada söz konusu olan Batı ve Orta Doğu dünyaları arasında oldukça ciddi bir yanlış anlamanın bulunması ihtimalidir. (s. 36)


Batı’nın İslam’a karşı duymuş olduğu şuursuz hiddet, İslam’ın her türlü gelişmeye uygun olmayışından değil, İslami çizgiler üzerindeki ilerleme ya da duraklamalara karşı tümüyle ilgisiz oluşumuzdandır. İslam’ın hayatımıza alternatif bir sistem önermesine gerçekten içerleriz. Doğru ya da yanlış, bu alternatif tarafımızca hakir görülür ve halihazırda buna bağlanan halkların önünde durmadığı takdirde, bunların bir hamlede bize yetişerek, kendilerine sunmak zorunda olduklarımızın en iyisine tümüyle sahip olacakları da içimizden geçer. (s. 422)


Küçük devletlerin büyük devletler tarafından istismar edilmesi, bu devlet gruplarının farklı medeniyetlere mensup bulunmaları halinde bilhassa zarar verici olsa da bu farklılık, hadisenin sebebini teşkil etmemektedir. Bu durum, küçük devletlerin zayıflayarak birbirlerine düşman olduklarında ve aynı şekilde daha büyük devletlerin birbirlerine düşman kesilip bir de güçlendikleri vakit ortaya çıkmaktadır. Hem küçük hem de birbirlerinin hasmı olan ve dolayısıyla kendi başlarına ayakta kalmaları mümkün olmayan bir grup devlet, civardaki güçlü devletlerin otomatik olarak içine çekildiği, bir nev’i uluslararası güç boşluğu yaratırlar. Büyük devletlerin içine doğru çekildiği bu tarz hareketleri bir tür emperyalizm olarak kabul edebiliriz ve birbirlerinin ilgi alanlarına giren birden çok emperyalist güç, bu vakum içinde çarpıştığı vakit umumi bir felâket hali hasıl olur. (s. 47)

Batılı kamuoyu, Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasına öylesine alışmıştır ki bunu tabiatın normal bir seyri olarak kabul etmekte ve bu sürecin haritada tek bir Türk devleti kalmayıncaya dek devam etmesini beklemektedir. Bu esnada bazı siyaset yazarları işi, Türk milletinin dünya üzerinden silinip gideceği kehanetinde bulunacak kadar da ileriye götürmüşlerdir. (s. 255)


Gayemiz sadece lanetlemek değil de tedavi etmek ise, burada ifade etmeye çalıştığım nokta, Türklerin davranışlarında ancak düşünce tarzlarını değiştirmek suretiyle bir farklılık yaratabileceğimizdir ve bunu gerçekleştirmenin tek yolu da onlara karşı tutumumuzu değiştirmekten geçmektedir. Onlara bir türlü, Yunanlılara başka türlü ve hatta kendi başımıza da bir başka türlü davrandığımız müddetçe, bu insanların üzerinde hiçbir moral etkiye sahip olamayacağımız aşikârdır. (s. 448)

‘Türkler sadece şiddetten anlarlar’. Eğer bu doğruysa, bunu onlara öğretenlerin lanetlenmesi manasına gelmektedir, zira batılı diplomasi başka birşeye inanmaları için kendilerine bir tek sebep dahi vermemiştir. (s. 452)


Yağmalama hareketleri bir on beş gün daha sürdü ve büyük bir kısmı -büyük ihtimalle- askerlerden ziyade Osmanlı tebası sivil Rumlarca gerçekleştirildi. Sadece İzmir’de değil, İzmir merkez olmak üzere altı mil yarıçapında bir daire içerisindeki köylerde -bir anda silah sahibi olmuş mahalli Rumlar, Türk komşularının evlerini basıyor, malını mülkünü alıp götürüyor ve hayvanlarına el koyuyordu. İşgal makamları da, Sterghiâdhis bölgeye gelinceye dek bu olup bitenlere göz yumuyordu. (s. 331

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder